30 Ağustos Zafer Bayramı
- Ali Arda Yüksel
- 24 Ağu 2020
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 28 Eki 2020
İlk öğretimden 25 yıl öncesine kadar mezun olmuşlarla bunun sonrasının bilgi ve algı açısından farklı baktığı bir dönemin, büyük fedakarlıklarla kazanılmış bir zaferin yıl dönümüdür 30 Ağustos. Aslında bu döneme dair, siyasetlerin, siyasetçilerin nasıl tavır aldıklarını, yaşanılan tüm süreçleri ve zorlukları en net anlatan kaynak da, ileriye dönük tahrifatı sezinlercesine, yine Mustafa Kemal tarafında oluşturulmuş olan “Nutuk” dur. Tabi kimseye özellikle de bizden genç olanlara üst bir bakış için bu yazıyı kaleme almıyorum. Amacım bilgilerimi tazelemek ve varsa eksik ve yanlış bilgilerimi bu paylaşım sayesinde gidermek. Çünkü bahsi geçen dönemin çok öncesine şahitlik etmiş büyüklerimde bile bazı söylem farklılıkları ve Kurtuluş Savaşı’nın itilaf devletlerine karşı verilmiş olan sadece milliyetçilik ilkesiyle, ki onu da eksik anlamış görünüyorlar, bağdaşan bir savaş olduğuna dair söylemleri var. O yüzden konuyu Atatürk’ün söylemleri ile ele alıp bu mücadeleyi verenlerin ve liderinin asıl düşüncesini de doğru anlamak ihtiyacı duyuyorum. Birinci dünya savaşı 1918 yılında sona erdiğinde Osmanlı devleti İtilaf devletlerince paylaşılmış, dünyayı pençesine almış emperyalizm için artık savaş bitip, ganimetleri toplama dönemi başlamıştı. İstanbul hükümeti, başını Ingilizlerin çektiği bu devletlere yurdun anahtarını teslim etmişti. Mustafa Kemal’in elinde milletinin dinamiklerine olan inancından başka birşey yokken 1919’da yola çıktığı Kurtuluş Savaşı 11 Ekim 1922 Mudanya Mütarekesi ile son bulmuştur. Ancak tam bir kurtuluş, bu mücadeleyi veren milletin meclisinde Cumhuriyetin ilanı ve Osmanlıyı çöküşe götüren tüm unsurların ve yönetim anlayışlarının kaldırılması sonrası olmuştur. 26 Ağustos’ta başlayan büyük taarruz, 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin kazanılması sonrası 9 Eylül’de Türk ordusunun İzmir’e girişi ve 18 Eylül’de Yunan ordusunun Anadolu’yu terk edişiyle sona ermiştir. Bu savaş bir milletler savaşının ötesindedir, dünya savaşının akabinde emperyalistlerce kullanılan Yunan ordusunun bu yenilgisi sonrası masada Mudanya da İsmet Paşa’nın karşısında İngiliz Harrington, Fransız Charpy ve İtalyan Mombelli vardır. Mustafa Kemal Atatürk zaferin önemini şu sözlerle Nutuk’ta ifade eder: “Bu eser Türk milletinin hürriyet ve istiklal düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evladı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur.” Şimdi bundan sonrasında Atatürk’ün bu süreç ve öncesinde milletler için değerlendirmelerine bakmak gerekir düşüncesindeyim. Yoksa bu savaşı ve ulus olma mücadelesini basit bir milliyetçilik duygusana indirgemek ve değerini azaltmak hatasına düşmek herkes için gayet mümkündür. 20 Nisan 1931’de “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyene kadar milletler arası barışın önemine defalarca kez vurgu yapmış ve kapitalizmin çocuğu dediği emperyalizmi şu sözlerle en büyük düşman olarak görmüştür: “En büyük düşman, düşmanların düşmanı, ne falan ne de filan milletler. Bilakis bu, adeta her tarafı kaplamış ve saltanat halinde bütün dünyaya hakim olan kapitalizm afeti ve onun çocuğu olan emperyalizmdir.” (20 Temmuz 1920 Hakimiyet-i Milliye). Atatürk bu mücadelenin sonrasında oluşacak dünya barışı düzeni içinse, şu sözleri sarf etmiştir: ”Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir.“ (ATABE c26, s. 144). Atatürk’ün ırk, din, millet gibi insanları ayrıştırmaya yarayan her türlü zehirle mücadelesi her zaman icraatlarına ve söylemlerine yansımıştır: ”En uzak zannettiğimiz bir olayın bize bir gün temas etmeyeceğini bilemeyiz. Bunun için insanlığın hepsinin bir vücut ve her milleti bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir. Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne dememeliyiz.”(17 Mart1937). Atatürk çok daha öncesinde 1915’te Çanakkale karşısında zafer kazandığı yine İngiliz kontrolünde Anzaklar için de aynı duygu ve düşünceleri ifade etmiştir. Tüm bu farklı zamanlarda ve en ağır koşullar altında dahi ihtirasa kapılmamış, bu düşüncelerini gündeme getirmiştir. Son olarak, daha çok örnekler vermek mümkün olsa da, 3 Ocak 1921’de söylediği şu sözü hatırlatmak istiyorum: ”Bütün mazlum milletler, zalimleri bir gün mahv ve yok edecektir. O zaman dünya yüzünde zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir toplumsal hale mazhar olacaktır.” Bu vesile ile 30 Ağustos Zaferi sadece bir savaşın sonucu değil, bir milletler savaşı da değildir, emperyalizmle mazlumların savaşıdır. O yüzden bugünün önemini ve Atatürk önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin milletinin kapitalizm ve onun çocuğu emperyalizme karşı verdiği bu üstün mücadeleyi doğru anlayıp, doğru anlatmak gerekir diye düşünüyorum. 30 Ağustos zafer bayramınız kutlu olsun. Saygılarımla
Ali Arda YÜKSEL
Comments